Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Yeryüzü cenneti diye nam salmış
Yağmurun başkentinde el ele tutusalım
Görür görmez dersin oh dünya varmış
Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Bir sevdadır Rize her dem dillerde
Çayı Anzer Balı derman her derde
Huzur arıyorsan gittiğin yerde
Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Hamsikoli, minci, koleti, tereyağı
Tulum unutturur derdi merağı
Zilkale’dır aşıkların durağı
Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Anılarla dolu çay bahçeleri
Gelin gibi süslü onun her yeri
Silinmez gönlünden asla izleri
Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Havası doyumsuz suları berrak
Anlatılmaz bir tat orda yasamak
Çık Kale’ye doyumsuz manzaraya bak
Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Sahili, denizi, çarsısı, parkı
Yesil Rize’nin yok cennetten farkı
Öyle bir hasretim özlemim var ki
Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Burada mutludur her zaman insan
Köylerde içilir yayıktan ayran
Gelip gezip gören oluyor hayran
Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Yağmurla geçse de on iki ayı
Bütün yorgunluğu giderir çayı
Bırak bir tarafa derdi tasayı
Rizeliler Günü’nde Rize’de buluşalım
Beyoğlu 19.08.2008
Memleketim ( Rize’ye güzelleme )
Bir hasret içimi kemirir durur
Ziraat Bahçesi aklıma vurur
Şimdi uzaklarda ömrümüz çürür
Sensiz gurbet elde ben öksüz, yetim
Mutluluğa giden yol memleketim
Çaylıklar yeşile büründüğü an
Hayalim yerlerde süründüğü an
Atmaca dağlarda göründüğü an
Başlar yüreğimde büyük titreşim
Dertlerime derman ol memleketim
Engin Uzman balıkları pişir sen
Yılmaz Birben tulumunu şişir sen
Delirirsin ince ince düşünsen
Çaylıktayım sırtımda var sepetim
Yağmuru, güneşten bol memleketim
Yağmurunda sırılsıklam ıslandım
Sende olgunlaştım, sen de uslandım
Ekrem Orhon’u hep rahmetle andım
Bitsin bu ayrılık, dinsin hasretim
Aşk ile kalplere dol memleketim
15.02.2009 Ümraniye
İpsiz Recep ile Çılgın Tayfalar
Rüzgar esti , gene çoşti dalgalar
Yelkenler yirtilur, batar takalar
İpsiz Recep ile çilgin tayfalar
Destan yazdiler hep ibret doli
Bu vatandan geçmez düşmanun yoli
İpsiz Recep halka dağıtur aşi
Vatana fedadur kellesi başi
Savaşta inletur o daği taşi
Yiğitlerle doli hep saği soli
Aşa aşa gelur dağlar belinden
Tüfeği hiç duşmez onun elinden,
Karasu beldesi, Rize ilinden
Sağlam mayalidur habu lazoğli
Vatan millet içun o cenge düşti
Şahadet aşkiyla yandi tutuşti
Sanmayun gördüği hayaldi, düşti
Zafere gidiyor bu işun soni
Yurdun her yanini sarmişti duşman
İpsuzi görince oldiler pişman
Kurdi çetesini vermedi aman
Asi du cilgin du kim tutar oni
Beyoğlu / Kasımpaşa Kasım 2008
Cerrahpaşa Günlerim
Ha bu yalan dünyanın altı toprak üstü gök
Sızlıyor ayaklarım yürümeye halım yok
Kötü huylu bir hücre ayağıma yapıştı
Yazık benimde yolum Cerrahpaşa’ya düştü
Çektiğim bu acılar bazısına az gelir
Üzülme Fatih Sultan kışlar biter yaz gelir
Yalan dünya boş dünya düşürdün beni dara
Dua eyleyin dostlar bu Fatih Sultan Kar’a
Memleket hasretiyle yüreğim dolar taşar
Bir ufacık ah çeksem Lütfiye yanıma koşar
Ey gidi Karadeniz asi Fatih duruldu
Benimde vücuduma zimba teller vuruldu
Ah seni Cerrahpaşa acıların mekânı
Mahkûm ettin kendine şair Fatih Sultan’ı
Doldu hastaneye dostlarım sevenlerim
Burada çıktı karşıma Arhavi’li hemşerim
Doktor Uğur Özdemir oldu derdime derman
Ondaki insanlığı unutmam hiçbir zaman
12.03.2009 Cerrahpaşa
Rize
Kalbim seninle atar
Güneş seninle batar
Hayatıma renk katar
Rize
Ziraat’te fidanım
Hep seni ister canım
Senle dolu her anım
Rize
Yaylaların kuşuyum
Kızlarında puşiyim
Sensiz ömrü neyleyim
Rize
Kale’nde demli çayım
Horonunda var payım
Sana kurban olayım
Rize
12.03.2009 Cerrahpaşa
Anlayamazsın
Üstten bakma insanlara
Gün gelir düşersin dara
Hepten olmuşsun maskara
Yazık ki sen beni anlayamazsın
Yaparsın iyilik aklından çıkmaz
İnsan iyiliği başına yıkmaz
Uy sen yaramaz, aynaya bakmaz
Yazık ki sen beni anlayamazsın
Gariban görünce çevirme yolu
Kalbin hep olmalı merhamet dolu
Hey Allah’ın şaşkın kulu
Yazık ki sen beni anlayamazsın
Dünya fani her şey yalan
Senin işin gücün talan
Var mi? Selamını alan
Yazık ki sen beni anlayamazsın
Doğruluktan şaşma sakın
Hep güzel huyları takın
Sevgiye uzaksın, nefrete yakın
Yazık ki sen beni anlayamazsın
14.03.2009 Cerrahpaşa
Oda Numaramız 713
Hüzünlüyüm, kederliyim, yastayım
Yürümem imkansız, doğrulmamsa güç
Cerrahpaşa’dayım dostlar hastayım
Oda numaram yedi yüz on üç
Sarı odalardan farksız burası
Doktorlar geliyor şifa saçıyor
İyiye gitse de Fatih’in yarası
Sıla hasretiyle uykum kaçıyor
Uğur gelir odamıza ansızın
Yaralara dermen olurda gider
Acılar tükenmez, acılar bitmez
Buradan köye ferman olurda gider
14.03.2009 Cerrahpaşa
Güneş Bizim İçin Doğsun
Acılar mazide kalsın
Yerini mutluluk alsın
Hep bizim şarkımız çalsın
Güneş bizim için doğsun
Hep ümitle bak yarına
Artık son ver efkarına
Haykıralım inadına
Güneş bizim için doğsun
İnsanlara kucak açıp
Yanlış ne var ise kaçıp
İnsanlığa ışık saçıp
Güneş bizim için doğsun
Perde çekip karanlığa
Ulaşalım aydınlığa
Örnek olup insanlığa
Güneş bizim için doğsun
15.03.2009 Cerrahpaşa
Rize
Fener’den Liman’a uzanır gönlüm
Hasretin ağ örmüş yüreğimize
Sensizlik izdirap sensizlik ölüm
Sen kutsal aşklara mekansın Rize
Kale’nde usulca volta vururum
Ziraat’ta aşkı arar dururum
Sensin tek hasretim, sensin gururum
Sen kutsal aşklara mekansın Rize
15.03.2009 Cerrahpaşa
Rize bekler, sen nerdesin ?
Likapalar olgunlaştı
Çaylıklar çay doldu taştı
Yayla zamanı yaklaştı
Rize bekler, sen nerdesin ?
Kemenceler coştu yine
Halk horona koştu yine
Baba evin boştu yine
Rize bekler, sen nerdesin ?
Gel muhlama pişirelim
Tulumları şişirelim
Hep el ele tutuşalım
Rize bekler, sen nerdesin ?
Özledik farkındamısın?
Sen şehir parkındamısın?
Bu yıl Ayder’de varmısın ?
Rize bekler, sen nerdesin ?
Tek tek göçtü amcan baban
Orda evin orda oban
Ketenli’li Fatih Sultan
Rize bekler, sen nerdesin ?
16.03.2009 Cerrahpaşa
Trabzon ve Rize dosttur, kardeştir
Dil aynıdır, kültür aynı, aş aynı
Sevinç aynı, gözlerdeki yaş aynı
Deniz aynı, bastığımız taş aynı
İki kutsal şehre sevdamız eştir
Trabzon ve Rize dosttur, kardeştir
İki tarafta da büyüktür burun
Trabzon deyince beş dakka durun
Rize tüm dünyaya salmış bir ürün
İki kutsal şehre sevdamız eştir
Trabzon ve Rize dosttur, kardeştir
16.03.2009 Cerrahpaşa
Tulumcu
Tulumcu tulumunu
Astığın yerden indir
Çal bir yayla havası
Yaralarımı dindir
Yaylalarda dumanım
Sensin benim limanım
Bu gurbet illerinde
Canım çıkacak canım
Tulumcu çal tulumu
Bitirelim zülümü
Çalınca İsmanaşı
Oynamadan olur mu ?
Tulumcu tulumunun
Navi olayım navi
Allahüni seversen
Kevi çal oni kevi
Tulumcu coştu yine
Horona koştu yine
Ayder’in Yaylasında
Buluşalım her sene
17.03.2009 Cerrahpaşa
Yazık
Yoktur ona hiç itibar
Kendisini sanar kibar
Her işinde desinler var
Melek yüzlü bir şeytansın
Yanlış yapanlar utansın
İyileri görmez gözün
Küçümsemek senin özün
Aynaya dönmez mi yüzün
Melek yüzlü bir şeytansın
Yanlış yapanlar utansın
Karşıdakini yok sayar
Bozuktur ondaki ayar
Her tarafa nifak yayar
Melek yüzlü bir şeytansın
Yanlış yapanlar utansın
Hak etmezsin zerre değer
Planların varmış meğer
Olmam sana boyun eğer
Melek yüzlü bir şeytansın
Yanlış yapanlar utansın
Karşısındakini aciz, vasıfsız görenler kibirli, bencil insanlardır. Onlar gördüklerini, duyduklarını sansalar da kör ve sağırdırlar.
17.03.2009 Cerrahpaşa
Rize’yi mi Yakayım
Denizlerde takayım
Dön sana bir bakayım
Beni anlaman için
Rize’yi mi yakayım
Sana fedadır canım
Sana kaynıyor kanım
Sen emret küçük hanım
Rize’yi mi yakayım
Ey kız mekanın Vela
Oldun başıma bela
Eğer gelmezsen yola
Rize’yi mi yakayım
Güzel gözlerin için
Şirin sözlerin için
Beni anlaman için
Rize’yi mi yakayım
18.03.2009 Cerrahpaşa
Ben Rize’ye Hastayım
Rizespor yenilse
İsyandayım yastayım
Herkesin bir aşkı var
Ben Rize’ye hastayım
Vatanım, ana yurdum
Orda doğdum büyüdüm
Hep özlem çektim durdum
Ben Rize’ye hastayım
Likapanın suyuna
İnsanının huyuna
Canım kurban yoluna
Ben Rize’ye hastayım
Kemençeye horona
Merhum Ekrem Orhon’a
Oy kesileyim ona
Ben Rize’ye hastayım
18.03.2009 Cerrahpaşa
Aklıma Düştü
Yazık, gurbet ele serdim postumu
Yüreğim hasretle yandı tutuştu
Çok özledim Yüksel Fener dostumu
Ah bizim oralar aklıma düştü
Havası doyumsuz, suları berrak
Anlatılmaz bir tat orda yaşamak
Sevgiyi anlatır, Orhan Naci Ak
Ah bizim oralar aklıma düştü
Bir sevdadır Rize, her dem dillerde
Hasreti çekilmez gurbet ellerde
Çayı, Anzer balı derman her derde
Ah bizim oralar aklıma düştü
Ömer Şan bir de Muhammet Kaçar
Arada bir bana telefon açar
Gurbet elde kral olsan ne yazar
Ah bİzim oralar aklıma düştü
Ketenli’de doğdum, şimdi nerdeyim
Yarını sormayın ben ne bileyim
Bizim ora derken vatanım, köyüm
Ah bizim oralar aklıma düştü
Taksim - 2001
Yine Hayalimde Sen Varsın Rize’m
Anılarla dolu çay bahçelerin
Gelin gibi süslü senin her yerin
Silinmez gönlümden asla izlerin
Yine hayalimde sen varsın Rize’m
Bütün yorgunluğu giderir çayın
Mutluluğumda çok büyüktür payın
Yağmurla geçse de on iki ayın
Yine hayalimde sen varsın Rize’m
Ayder’e çıkıp da muhlama yesem
Çalsa tulum, ben de türkü söylesem
Şöyle kral gibi bir çay demlesem
Yine hayalimde sen varsın Rize’m
Sende anam babam, sende ocağım
Sende geçti benim en güzel çağım
Sensin şiirimde ilham kaynağım
Yine hayalimde sen varsın Rize’m
Gönlüm Oralarda Ben Buradayım
Duygularım sığmaz birkaç satıra
Yazdıklarım kalsın size hatıra
Benden selam olsun bütün dostlara
Hasretle, özlemle bir aradayım
Gönlüm oralarda ben buradayım
Yeşil Rize’m gözüm hep seni arar
İçimi ayrılık acısı sarar
Sende neşe huzur, sende hayat var
Şimdi ayrı düştük uzaklardayım
Gönlüm oralarda ben buradayım
Ah nerde likapa nerde şirasi
Yandı bu Fatih’in şimdi çirasi
Gelmeyin uşaklar berbat burasi
Ziraat’e bakın belki ordayım
Yok yok gönlüm orda ben buradayım
Özledim Tümbet’i, Kütük dağını
Özledim hamsiyi, tereyağını
Su gibi harcadım gençlik çağını
Dünya denen handa ben kiracıyım
Gönlüm oralarda ben buradayım
Hasretin sığar mı birkaç dizeye
Hiç doyum olur mu zümrüt Rize’ye
Sanki vurulmuşum ben kelepçeye
Meçhule uzanan sisli yoldayım
Gönlüm oralarda ben buradayım
Sahili, çarşısı, denizi, parkı
Yeşil Rize’nin yok cennetten farkı
Öyle bir özlemim, hasretim var ki
Azer Bülbül gibi ben de dardayım
Gönlüm oralarda ben buradayım
Vela’ya giderken vururdu tipi
Koşardı imdada muhtarın jipi
Düşmüşüm kuyuya uzatın ipi
Azer Bülbül gibi ben de dardayım
Gönlüm oralarda ben buradayım
Dünya fani, giden gelmiyor geri
Dolmaz ki Rıdvan’ın boşluğu, yeri
Yine bu Fatih’in doldu gözleri
Ölen Yalakoz’a ağlamaktayım
Gönlüm oralarda ben buradayım
Meşhurdu Cevdet’in küfli pastasi
Ben da armudunun iyim hastasi
Tütüyor gözümde köyün havasi
Kim ister sılaya hasret kalayim?
Gönlüm oralarda ben buradayim
Kalbim köyle çarpar köy ile atar
Gene camide mi katıyor tatar?
Yusuf dayı öldü, İstavri batar
Sanmayın köyümü unutmaktayım
Gönlüm oralarda ben buradayım
Bir Gün Geleceğim, Mutlaka Bir Gün
Senin tadına hiç olur mu doyum?
Seni çok özledim nerdesin köyüm?
Ben Yunuslar’danım Kar’lardır soyum
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Atmaca yeridir kütük dağları
Gezerdim eskiden ben Balcı’ları
Rüyamda Suntur’le gördüm muhtarı
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Veliköy, Ketenli gezerdim yaya
Benden selam solsun Mehmet hocaya
Bu sürgün imkansız, bir daha çaya
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Çok dostlar edindim ben Tadım Çay’da
Benden hiç olmadı evime fayda
Şafağı mı kaldı, tam onüç ayda
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Ben en küçüğünüz iyim sumarlık
Anaya babaya çok verdim darlık
Şimdi istiyorum sizden helallık
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Çok mektuplar yazdı bana Emriye
Mutluyum, o benim yeğenim diye
Coşkun’a alıp da bir kurabiye
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Ben şimdi uzağım, gönlüm oralı
Hayat ne, anladım asker olalı
Selam Canan, İrfan, arkaya Ali
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Askerlik bir şey mi bu hasret var ya
Hep mutlu yaşarsın Zeynep, Zekerya
Ötemedi gitti sarı kanarya
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Ağabeyim Şeref ve yengem Nevin
Acap ne halı var, aşağı evin
Oğlum askerdir de, annem sen sevin
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Abdül ağabeyim, yengem, Medine
Siz geldiniz, benim aklıma yine
Binip Rize Ses’in otobüsüne
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Hasret yine yaktı, kavurdu beni
Özledim Engin’i, canım Gülşen’i
Nazmiye yengem unutmasın beni
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Elimden düşmüyor şafak defterim
Seda, Surbiye’yi arar gözlerim
Sevdiğinden uzak, dertli askerim
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Canım ağabeyim, ne yapar muhtar?
Ona, yengemize büyük saygım var
Teskere alınca Fatih Sultan Kar
Bir gün geleceğim, mutlaka bir gün
Suntur : Jeep markası
Sumarlık : Sonradan olan
Kadıköy - Mayıs 1992
Özlemim Dağ Gibi
Çifin çiçeğinin kokusu yeter
Köyümün havası burnumda tüter
Aşığım uşaklar mecnundan beter
Senin hasretine olur mu doyum?
Seni deli gibi özledim köyüm
Adım “Fatih Sultan”, soyadım “Kar” dır
Ketenli’de naylam, bir evim vardır
Kaldım gurbet elde yüreğim dardır
Pepeçuraya hiç olur mu doyum?
Seni deli gibi özledim köyüm
Köyüm bir tepede her yanı dere
Giderim oraya yılda bir kere
Suları akar gider boş yere
Ordaki dostluğa olur mu doyum?
Seni deli gibi özledim köyüm
Yaşamak ızdırap yaşamak zulüm
Dikenlerle dolmuş çiceğim gülüm
Çağlarsa dereler, coşarsa tulum
Senin hasretine olur mu doyum?
Seni deli gibi özledim köyüm
İrgatluk ederduk, türkiler derduk
Likapa, muhlama, termoni yerduk
Birlikte dertlere göğüs gererduk
Havana, suyuna olur mu doyum?
Seni deli gibi özledim köyüm
Ömrüm gurbet elde gelip geçiyor
Hep yapmacık dostlar beni seçiyor
Kime canım desem acı veriyor
Senin dostluğuna olur mu doyum?
Seni deli gibi özledim köyüm
Ümraniye - Ağustos 2007
Neredesin Babam?
Yoldaşını iyi seç derdin bana
Yanlışa takılma, geç derdin bana
En büyük acıyı sen verdin bana
Yıkılmış sarayım, yıkılmış obam
Nerde mutlu günler nerdesin babam?
Tersine dönüyor dünyanın çarkı
Dostların kalmamış düşmandan farkı
Neyleyim sen yoksan ben evi barkı
Sen mutluluğumdun, sen idin dünyam
Nerde mutlu günler nerdesin babam?
Ümraniye – Mart 2007
Bir Kalpsiz İçin
Her anın ızdırap, her anın hüzün
Doğalı gülmeye hasrettir yüzün
Kahredip durusun hep üzgün üzgün
Ağlamaya değmez bir kalpsiz için
Vefasızlar vermez sevgiye değer
İyi düşün dostum seversen eğer
Sen melek sanmıştın, şeytanmış meğer
Ağlamaya değmez bir kalpsiz için
Sevda çiçeğiniz soluyor yazık
Giden gençliğine oluyor yazık
Gözlerin yaşlarla doluyor yazık
Ağlamaya değmez bir kalpsiz için
Vurulmuşsun vefasızın birine
Acı verir mutluluğun yerine
Yaran gün geçtikçe gider derine
Ağlamaya değmez bir kalpsiz için
Sana nasihatim, gelme oyuna
Yıkılsan, kahrolsan gider hoşuna
Üzülüp gözyaşı dökme boşuna
Ağlamaya değmez bir kalpsiz için
Rize – Nisan 1997
Şimdi Onlar Ağlasın
Deli miyim neyim hala özlerim
Yazık, sitem dolu bütün sözlerim
Mutluluğa hasret kalan gözlerim
Artık sana değil, bana ağlasın
Koptu senin ile bütün bağlarım
Ziyan oldu gitti gençlik çağlarım
Nasıl olsa ben her gün ağlarım
Söyle dostlarına sana ağlasın
Karşıma çıktı bir merhametsiz yar
Sayesinde oldu geniş dünyam dar
Senle aramızda uçurumlar var
Düşmanlar sevinsin, dostlar ağlasın
Gülüşü, bakışı, öpüşü yalan
Üzülüp boynunu büküşü yalan
Gözleriydi benim aklımı çalan
Onlar da gülmesin, her gün ağlasın
Beyoğlu – Ocak 2007
|
Gittin
Su damlası misali düşerken gözlerimden
Yüreğimden ismini neden silmedin gittin
Lanet eksik olmuyor sayende sözlerimden
Kandım, aldandım sana kıymet bilmedin gittin
Sevdalı yüreğimi alıp dağlara çıksam
Çıldırsam, koca şehri senin başına yıksam
Öldürsem tüm maziyi geçmişe kurşun sıksam
Kandım, aldandım sana kıymet bilmedin gittin
Rize – Ekim 1991
Bu Bayram
Eller bayramlaştı onlara baktım
Bazen üzüntüden sigara yaktım
Anadan, babadan, yardan uzaktım
Şafağım elimde geçti bu bayram
Gözlerim her yerde yari aradı
İçimi garip bir burukluk sardı
Yanımda sadece tüfeğim vardı
Onunla birlikte geçti bu bayram
Rüyamda sevdiğim güzeli gördüm
Hemen dur çektim, parola sordum
O güzel günleri aradım durdum
Hayal gibi geldi geçti bu bayram
Ayrılık acısı düşürür derde
Nerdesin bitanem, sevdiğim nerde?
Haydarpaşa denen bu viran yerde
Acılar içinde geçti bu bayram
Not : Askerliğim süresince Gata’da yazdım. Terhis olduktan sonra bir gün
birliğimi ziyarete gittim. Benden iki tertip düşük olan bir asker arkadaşın
’bak Fatih bu şiiri ben yazdım’ diyerek benim şiirimi göstermesi ilginçti.
İntikam alacağım
Sana bağlı hayatım
Sana bağlı yaşamam
Seni bir başkasıyla
Ölürüm paylaşamam
Artık hatıralarla
Baş başa kalacağım
Mahşer gününde senden
İntikam alacağım
Ben seni ölümüne sevdim
Senin verdiğin acıları bile sevdim
Ama sen kolayı seçtin
VAZ-GEÇ-TİN!
Yıkıl Karşımdan
Ne verdin ki bana çileden başka
Acılar ayrılmaz yanı başımdan
Tövbe ettim artık sevgiye aşka
Git gözüm görmesin, yıkıl karşımdan
Seni soranlara öldü diyorum
Sevda çiçeğimiz soldu diyorum
Ayrılık, tek çıkar yoldu diyorum
Git gözüm görmesin, yıkıl karşımdan
Yıkılsam, kahrolsam aldıran olmaz
Düşsem bir köşeye, kaldıran olmaz
Sandın ki gidersem yerim hiç dolmaz
Git gözüm görmesin, yıkıl karşımdan
Seni Hala Seviyorum
Duygularımı kâğıtlara yazar
Posta kutusuna atardım
Seni düşünerek sabahlardım
Oysa sen...
Beni acıların içine ittin
Ve dünyamdan çekip gittin
Hatırlar mısın? Avucuna seni seviyorum yazmıştım
Bana verdiğin resimlere bakarken ağlamıştım
Ben sana ümit bağlamıştım
Oysa sen...
Kolayı seçtin
Vazgeçtin
Ölümüne seven çıkmaz diyordun
Bak çıktı, sen öldürdün
Özlemim oldun, hasretim oldun
Oysa ben...
Seni hala seviyorum
Verdiğin çileleri çekiyorum
Ağustos 2006
Sahte İnsanları Dünyandan Sök At!
Dünya kahpe olmuş, dostluklar yapma
Sen sen ol kardeşim, yanlışa sapma
Köpeğe ver yemez, paraya tapma
Özü sözü bir ol, yanlışa inat
Sahte insanları dünyandan sök at!
Söylevde devrimci, icraatta yok
Bu tür nutuklara benim karnım tok
Senin gibileri çok görmüşüz çok
Özü sözü bir ol, yanlışa inat
Sahte insanları dünyandan sök at!
Beyoğlu – Şubat 2007
İsyanım Fırtına’dan Azgın
Yaylalar dumanlı
Zirvelerde kar
Karadeniz, Kayadeniz
Her yanında bir hatıram var
Kimse önüne geçemedi
Bu yok oluşun, bu kötü gidişin
Artık eski tadı yok
Çayın, fındığın, karayemişin
Aldılar sahillerimizi elimizden
Beton duvar ördüler
Bir damla mutluluğu
Bizlere çok gördüler
İsyankarım
Bu yazgıyı bize biçenlere
İsyankarım
Karşımıza geçip sırıtarak
Çay içenlere…
Hayatımızla oynadılar
İzlemekle kalmadık, alkış tuttuk
Haykırmadık
Susmayı tercih ettik
Hapı yuttuk
Artık hüzün karışmış
Tulumun gür sesine
Şimdi göz dikmişler
Çağlayan’a, Fırtına deresine...
Karadeniz’i seven susmasın
Bu işe bir çare baksın
Hep birlikte haykıralım
Derelerimiz özgür aksın
İsyankarım, isyankar
Yok oluşlara isyankar
Karadeniz’e ağlıyor
Şair Fatih Sultan Kar
Beyoğlu – Eylül 2007
Karayemiş uşağı
Kazım Koyuncu’ya
O güneşti, o aydı
Dünyaya sevgi yaydı
Derdimiz bilinmezdi
Koyuncu olmasaydı
Hopa’dan geliyidi
O Pançol’dan aşaği
Kalpleri fetheyledi
Karayemiş uşaği
Pançol’un alti dere
Akar gider boş yere
Şair ceketli çocuk
Taht kurdu gönüllere
Dağıtsam çaylık, arsa
Köyümde neyim varsa
Neyleyim dünya malı
Koyuncu olmayınca
Rengi demden değilmiş
Kan düştü çayımıza
Yetim kaldık, öksüz kaldık
Ağıt düştü payımıza
Habu bozuk düzene
Olmiyalım oyuncu
Bize yol, rehber, ışık
“Dina” Kazım Koyuncu
Bulutların üstünde
Onla buluşacağız
Nerden sözü kestiysek
Ordan başlıyacağız
Not: Gecenin bir yarısı. Uyku tutmuyor. Bir varoluş, bir ümit edişin hikayesi gözlerimde ve kalemimden bu sözler dökülüyor.
Ümraniye – Ağustos 2006
Gittin...
Kazım Koyuncu’ya
Gittin...
Yokluğunda hüzünlere aşinayız
Yoldaşımız şarkıların
Yine de koca evrende
Bir başınayız
Gittin...
Gözlerde yaş olup aktın
Emanetin kutsal bizde
Yaralı bir “Gönül” bıraktın
Gittin...
Lanet okuyorum her şeye
İçtiğim suya
Soluduğum havaya
Aldığım nefese
Yaşama dair umudum olurdu
Bu şarkı hep söylense
Ve Kazım'lar ölmese
Gittin...
Tulum isyanda, kemençe yasta
Durulmuyor “Fırtına”
Üzgün Karadeniz ve bitkin
Her evde bir kanserli hasta
Gittin...
Kapıldık sonsuz bir akıntıya
Çay yerine kederi demleyip
Hayata çekiyoruz viya!
Hey Gidi Ömer Dayı
Gurbette usta olan, Maçka’da çırak olan
Cehaletle savaşan, ömür boyu ak olan
Yazdığı türkülerle dertlere ortak olan
Maçkalı Ömer Kayaoğlu’na
Kemençeler yas tut u
Dizlerimiz pas tuttu
Toprak seni de yuttu
Hey gidi Ömer dayı
Aşık bir ozan idi
Doğruyu yazan idi
Yanlışa kızan idi
Maçkalı Ömer Dayı
Ağasar’ın suyunu
Maçkalı’nın huyunu
Hocaların toyunu
Anlattı Ömer dayı
Gurbet elde gezerek
Türküleri dizerek
Maçka Maçka diyerek
Ağlattı Ömer dayı
İzzet Gündağ Kayaoğlu’na
BuGÜN derdim DAĞ gibi
BuGÜN derdim DAĞ gibi, beklenmedik bu veda
Kayaoğlu bizlere bıraktı hoş bir seda
Hüzün var İstanbul’da, Trabzon’da, Maçka’da
Sanki yaşanılanlar gerçek değil, masaldı
Kitaplar matem tuttu, fıkralar öksüz kaldı
Geçti gurbet ellerde ömrümün gençlik çağı
Bana yol rehber oldu, Mağura’nın uşağı
Trabzonlu, Rizeli kurduk bir gönül bağı
Rahmetli Ömer dayı onu yanına aldı
Dostları matem tuttu, fıkralar öksüz kaldı
Yüküne Ortak Olsam
Karadeniz dalgasi
Gelur vurur kiyiya
Sevdaluk deresinde
Kapildum akintiya
Sevdaluğu gönlümde
Esturiyi furtuna
Nasil da yakişiyi
Çay sepeti sirtina
Beline orak olsam
Saçina tarak olsam
Vurdi yayla yukari
Yukine ortak olsam
Funduğun dali midur?
Anzer’un bali midur?
Fidan boyi eğilmiş
Kara sevdali midur?
Sevdaluğun fermani
Keser dizden dermani
Horonsuz duramayi
Kani kaynayi kani
Yarum Pazar’ gelmiş
Bana haber göndermiş
Yanaklari bal kiraz
Gözleri karayemiş
Orman dolu kestane
Yapraği tane tane
Yoktur eşi emsali
Bu kız tam bir efsane
Gözlerin Karayemiş
Melyat’un deresinde
Yakalandum çiseye
Nazar boncuği olsam
Giyduğun elbiseye
Kar yağar azar azar
Burnumda tuter Pazar
Ne söylesak boşina
Nazar olmişik nazar
Kiz senun sevdaluğun
Yüreğume işlemiş
Saçun altun sarisi
Gözlerun karayemiş
Gel beraber gezelum
Yaylalari, ormani
Kalbum sana emanet
Sakin fazla yormani
Kapinuzun oninde
Kara uzum asmasi
Ne çok yakişmiş sana
Rize bezi basmasi
Melyat’un alti dere
Akar gider boş yere
Ya al beni yar ede
Ya da as serendere
Ağlıyor Karadeniz
Matem var Askaroz’da, Fırtına deresinde
Sanki gözyaşı saklı tulumun gür sesinde
Doğa ile savaşın insanlık neresinde
Aksu feryat ediyor, karaları bağlıyor
Bizler neşe içinde, Karadeniz ağlıyor
Denizle aramıza taş duvarlar örüldü
Böylesine bir kıyım acap nerde görüldü?
Yapılan hep kar kalır, kimden hesap soruldu?
Çiftekavak, Limanköy karaları bağlıyor
Bizler neşe içinde, Karadeniz ağlıyor
Yanlışa dur demedik, üstüne alkış tuttuk
Selleri, afetleri ne de çabuk unuttuk
Deyim yerinde ise milletçe hapı yuttuk
Balıkçılara bakın karaları bağlıyor
Bizler neşe içinde, Karadeniz ağlıyor
O güzelim sahiller artık mazide kaldı
Plajların yerini beton yığını aldı
Yorgun şair ne yapsın geçmiş günlere daldı
Pazar, Ardeşen, Hopa karaları bağlıyor
Bizler neşe içinde, Karadeniz ağlıyor
Temmuz 2006
Mutlu musun?
Sitem dolu türkülerim, sözlerim
Senle geçen günlerimi özlerim
Bak sonunda yaşla doldu gözlerim
Ben ağlarken söyle sen mutlu musun?
Yemin ettim artık anmam ismini
Cüzdanımdan yırttım attım resmini
Zor olsa da taşa gömdüm sevgini
Ben mutsuzum, söyle sen mutlu musun?
Boşuna vermişim ben sana değer
Senin o yüreğin taştanmış meğer
Halim hatırımı sorarsan eğer
Ben dertliyim, söyle sen mutlu musun?
Anladım ki sevgin yalanmış yalan
İflah olmaz benim ahımı alan
Gözlerindi benim aklımı çalan
Ben bir perişanım, sen mutlu musun?
Artık çare yoktur gönül yarama
Diyorsun ki beni sorma, arama
Unutmakta belki fayda var ama
Merak ettim, söyle sen mutlu musun?
Bize Düştü Ağlamak
Neden kulak vermezsin
Yüreğimin sesine
Elinle ittin beni
Kaderin pençesine
Suç mu delice sevmek
Sana gönül bağlamak
Ellere gülmek düştü
Bize düştü ağlamak
Söyle bana vefasız
Sevmek kabahat mıdır?
Beni perişan ettin
Vicdanın rahat mıdır?
Dostlar bile katılmış
Düşmanların safına
Nasıl kulak asarsın
El alemin lafına
Yeni açan gül idim
Gençliğimi soldurdun
Kalbime elem, keder
Gözüme yaş doldurdun
Zaman Ömür ve Ben
Çocukken çıkamazdım
Tek başıma bayırı
Yıllar yoğurdu beni
Oldum bir halk şairi
Yazdıklarım arkadaş
Kalemimse bastonum
Hep aklımda bu soru
Ne olacaktır sonum?
Ömür bir kuş misali
Uçup gidiyor elden
Yine de biz insanlar
Çalarız ayrı telden
Anlamadan takıldım
Bu hayatın çarkına
Zaman su gibi aktı
Varamadan farkına
Gençlik ömrün pınarı
Açar çiçeğin solmaz
Neden yaşlı çınarı
Arayan soran olmaz
Ketenli Köyü –Nisan 1991
Çiçeğin Feryadı
Ben bir çiçeğim
Ne güzel yaratıldım
Gül açtım, güzellik saçtım
Ve sonra
Unuttular beni, yalnız kaldım
Bir çocuk geldi
Dalımı kırdı
Koparıp attı
Susuz bıraktılar beni
Çiğnediler ezdiler
Bir genç geldi
Bir parça kopardı benden
Yanındakine verdi
Çiceğim, bilmediler kıymetimi
Şimdi kuru bir dal kaldım
Bir ihtiyar geldi
Benim gibi yalnız, kimsesiz
Sevdi beni, su verdi
Onun da benim gibi
Unutulmaktı derdi.
Köye Mektup
Habu İstanbul’a uğramaz rahmet
Yaşamak ızdırap, yaşamak zahmet
Çok özledim seni Yunus’un Ahmet
İçimi hasretin, özlemin sardı
Köyümde ne güzel günlerim vardı
Ben gideli köyden çok şeyler olmuş
Bizim uşaklar da kılıbık dolmuş
Torunum Engin de diploma almış
Bir gün göremese beni arardı
Engin’le ne güzel günlerim vardı
Ahoyoz’lu halam her gün ot eder
Onların hasreti burnumda tüter
Ketenli dedin mi havası yeter
Köyümde ne güzel günlerim vardı
İçimi ayrılık hasreti sardı
Zaman akıp geçer, hem de son sürat
Ayrılmaz dost idik Nuri, ben, Murat
Ayrı köşelere savurdu hayat
Köyümün yolları bana çok dardı
Oysa gerçek hayat orada vardı
Vur Beni
Öldür beni bu bedeni neyleyim
Sen olmadan nasıl deyip güleyim
İstiyorsun hep gözyaşı dökeyim
Hiç acıma sen ağlatıp dur beni
Ey insafsız can evimden vur beni
Nerden çıktı bu sebepsiz ayrılık
Biliyorsun sensiz dünyam karanlık
Sanma sakın sevdiğime pişmanım
Seviyorken birden oldun düşmanım
Varsın bu aşk için dökülsün kanım
Hiç üzülme aşk çölüne sür beni
Kurşun gibi gözlerinle vur beni
Nerden çıktı bu sebepsiz ayrılık
Yok mu sende zerre kadar insanlık
Biliyorsun sensiz dünyam karanlık
15 Kasım 1997
Al Sana Bela
Rize Kale’sinde bir kız tanıdım
Saçları simsiyah gözleri ela
Hele bakışları vallahi yandım
Aşık etti beni al sana bela
Allahım yarabbim sen kurtar beni
Vuruldu bu kalbim deliyim deli
Tanımaz olaydım ben o dilberi
Melek mi, şeytan mı, yoksa bir peri
Harcadı yoluna attı serseri
Aşık etti beni al sana bela
09 Ağustos 1991 –
Veda Mektubu
İnsafsız olsan da sana kızamıyorum
Yaşanan güzel günlerin hatırına
Son darbeyi vurdu veda mektubu
Nefretini dökmüşsün her satırına
Anladım sende yok zerre merhamet
Acımadan ettin aşka ihanet
Unutamam seni kopsa kıyamet
Ölümsüz anılar yaşattın bana
Peşimde geziyor kara bulutlar
Son ver bu çileye Allah aşkına
Hiç eksik olmadı gözümden yaşlar
Yaptığını yapmaz düşman düşmana
Senin ile dolu bu kalp bu beden
Dünyayı değişmem senin sevdana
Sen sözden anlamaz olmuşsun neden
Ahım var mutluluk dilemem sana
Birkaç Cesur Yüreğe
Çernobil yağmurları üzerimize yağdı
Ses çıkarmadık sustuk, hayatımız karardı
Yaprak dökümü gibi tek tek gitti yiğitler
Eskiden aramızda cesur yürekler vardı
Sahil yoluna karşı direnişe geçmedik
Yanlıştan yana olduk, doğruları seçmedik
Yaşarken insanların kıymetini bilmedik
Haksızlığa dur diyen bir Kazım’ımız vardı
Bir bir kayıp oluyor bütün değerlerimiz
Eski Karadeniz’den kalmadı ki hiçbir iz
Onlar yağmalıyorken alkış tutuyoruz biz
Eskiden aramızda cesur yürekler vardı
Hangi Tarafa Baksak,Senin Gülen Yüzün Var
Kazım’a
Denizde kararti var, her yani duman sardı
Senin hayata dair ne hayallerin vardı
Şarkıların, sözlerin Karadeniz kokardı
Arhavi’de, Hopa’da, Yeşilköy’de hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var
Bu acı büyük acı yürekler yas tutuyor
Sustu coşmaz kemence, ayaklar pas tutuyor
Adam gibi adama Karadeniz ağlıyor
Yusufeli, Borçka’da, Livane’de hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var
Artık çılgınca akmaz Gelevera deresi
Kesildi özgürlüğün haykıran o gür sesi
Bu ayrılık bizlere hayatın bir komplosu
Çayeli’nde, Pazar’da, Ardeşen’de hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var
Gülbeyaz artık gülmez, Harbiye sensiz viran
Aldık kara haberi, yıkıldık kaldık bir an
Şarkıların, hedefin kaldı bize hatıran
Samsun, Giresun, Ordu, Trabzon’da hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var
Susmuştu Karadeniz, sen ayağa kaldırdın
Yıllar yılı uyuyan devi sen uyandırdın
Nerde yanlışlık varsa gittin orada durdun
Diyarbakır, Dersim’de, Nusaybin’de hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var
Çernobil zehirini döktü fındığa, çaya
Gizlenen gerçekleri hep getirdin ortaya
On binlerce hayranın akın etti Hopa’ya
İstiklal’de, Taksim’de, İstanbul’da hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var
Geceler
Bu dünyada yalnızım
Halden bilmez kimseler
Derdimi paylaştığım
Arkadaşım geceler
Gündüzler düşman bana
Geceler dostum oldu
Sığındım gecelere
Tüm dertlerim son buldu
Geceler huzur dolu
Dertlerin çıkar yolu
Gündüzler düşman bana
Gece sevgi dolu
1989 Rize |